15 Mayıs 2014 Perşembe

SÜLEYMANİYE CAMİİ

Süleymaniye Cami 1551 yılında başlayarak yedi yıl boyunca inşası süren büyük bir başyapıttır. Dönemin büyük mimarı Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan bu büyük yapı Kanuni Sultan Süleyman adına İstanbul‘da yapılmıştır. Caminin bulunduğu külliye içinde medrese, kütüphane ve imarethane gibi dönemin sosyal ihtiyaçlarına cevap veren yapılar da bulunmaktadır.
Süleymaniye Cami rivayete göre Ayasofya ile yarışacak bir Osmanlı eseri inşa etme çabasıyla ortaya çıkan bir yapıdır. Klasik dönem Osmanlı mimarisi olarak kategorize edilen bu yapı kubbe, minare ve biçim bakımından Ayasofya ile benzerlik taşır. Kubbe yapısı neredeyse Ayasofya’nın aynısıdır. Büyük bir kubbenin yanında iki küçük kubbe bulunur. Küçük kubbelerde büyük kubbeye destekçi olma özelliği kazandırılmıştır.
Süleymaniye Cami yaşadığı pek çok depreme rağmen tek bir çatlak bile bulundurmayan yüzyıllarca sağlam kalmış ve uzun bir dönem de sağlam kalacağı düşünülen bir eserdir. İyi bir tasarım ürünü olduğu kadar muhteşem bir mimarinin de sonucudur. Yapısında dönemin mühendislik harikaları kullanılmıştır. Estetik anlamda döneminde yapılan bütün eserleri geride bıraktığı gibi çağımızda da bu güzellikte bina inşası henüz yapılamamıştır.
Süleymaniye Cami
Süleymaniye Cami’nin minareleri İstanbul silüeti açısından hayati önem taşımaktadır. İki minaresi 76 metre, iki minaresi de 56 metre uzunluğundadır. Yapının inşasında minareyle orantılı ölçüler kullanılmıştır. Ön cephede büyük ölçülerle yapılan kısımlar arka cephede  küçülmektedir. Bu ölçüler yapının iyi bir perspektif anlayışıyla inşa edildiğini göstermektedir.
Süleymaniye Cami 460 yıldan fazla bir süredir ayaktadır. Adına inşa edilen padişahın dünyaya nam salan büyüklükte olduğu düşünülürse bu yapının da aynı büyüklüğü temsil etme kaygısıyla yapıldığı anlaşılır. Osmanlı’nın en parlak dönemini yaşadığı Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılan eserler içinde büyük bir öneme sahip olan cami, aynı zamanda devrin padişahı ve ebedi eşi Hürrem Sultan’a turbe görevi de sağlamıştır. Yapının güneydoğu bölümünde her ikisinin de mezarı bulunmaktadır.
Süleymaniye Cami diğer Osmanlı eserlerinde de görüldüğü üzere büyük devlet adamları ve Osmanlı eşrafına turbe yapılma geleneğini bozmamıştır. Kanuni ve Hürrem’in mezarları pırlanta ve vitraylarla süslü bir alan içinde bulunmaktadır. Süleymaniye Cami içinde bulunan vitraylar bu turbelerde de kullanılmış, gökyüzünün temsili olarak turbe içinde pırlantalardan yıldız imajı yaratılmıştır.
Süleymaniye Cami İç Görünüm
Süleymaniye Cami içinde mimari olarak dikkat çeken kısımlar; kubbe, minare, şadırvan, revaklar, ve iç ses dizaynıdır. Süsleme ve nakkaşlık sanatına giren önemli özellikleri de bulunmaktadır. Bunların en başında cami içinde Kuran’dan ayetlerin yazıldığı mihrap ve kubbenin iç kısmıdır. Ayrıca cami halılarında da estetik kaygı azami bir biçimde güdülmüş, hutbe okunan yere asılan halı dönemin en güzel halıları arasından seçilmiştir. Caminin bir başka önemli özelliği de yağ lambalarından çıkan sisin aynı noktada toplanmasını sağlayan hava akımı düzeneğidir.

Süleymaniye Cami Ziyaret & Ulaşım

Süleymaniye Cami namaz saatleri dışında 09.00 ve 18.00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyarete açıktır. Eminönü bölgesinde bulunması dolayısıyla akla gelebilecek her araçla buraya ulaşılabilir. Otobüs, metro, tramvay ve vapurla buraya ulaşılabilir. Eminönü bölgesine giden otobüslerden Müze durağında inilerek camiye ulaşılabilir.

13 Mayıs 2014 Salı

YEDİKULE ZİNDANLARI

Yedikule Zindanları İmparator Theodosius tarafından İstanbul‘da inşa edilen, oğlu tarafından dört kule ve altın kapı eklenen, Fatih Sultan Mehmet tarafından iki kule daha eklenerek tarihe kazandırılan bir başyapıttır. Bizans İmparatoru’nun burayı inşa ederken yabancı devlet adamlarını görkemli bir kapıyla karşılamayı istediği düşünülür. Nitekim oğlu buraya bir Altın Kapı da eklemiştir. Altın Kapı’ya çıkan yol eskiden kralların karşılandığı ve kırmızı halının serildiği bir yoldur. Ancak tarih bu kuleleri gözlem kulesi, zindan, garnizon hatta müze olarak kullandırmış ve imparatorun isteği kısa bir süre mümkün olmuştur.
Yedikule Zindanları tarihinde burasının bir dönem hayvanat bahçesi olarak kullanıldığı da belirtilmektedir. Ayrıca bir dönem bu esrarengiz yapı Kız Sanat Okulu olarak da kullanılmıştır.15.yüzyıl ortalarından başlayarak 1789 yılına kadar Osmanlı Hazinesi’nin burada tutulduğu bilinmektedir.
Yedikule Zindanları
Yedikule Zindanları dışarıdan ürkütücü bir yapıya sahiptir. İstanbul’a gitmiş olanların genelde gördüğü bu yapı şehrin Sarayburnu ve Bakırköy arasındaki sahil yolu bölgesinde yer almaktadır. Gizemli yapısıyla da her yıl yerli ve yabancı pek çok turist ağırlamaktadır. Bu kulelerin ve ortasındaki alanın geçmişi pek çok kişiye cazip gelmektedir.
Yedikule Zindanları tarihin gaddar yönlerini açığa çıkarmaktadır. Bu kule her ne kadar insani amaçlarla kurulmuş olsa da tarihe pek çok masum insanın hapsedildiği yer olarak geçmiştir. Zindanlar bu yüzden hep biraz korkuyla gözlenmiştir. Gencecik bir padişah iken Yeniçeriler tarafından tahttan indirilen ve yirmisini bulmadan öldürülen Genç Osman burada yaşamını yitirmiştir. Son Abbasi Halifesi 4.Mütevekkil burada kalmıştır. Kırım Hanı Mehmed Giray burada hapsedilmiştir. Ayrıca öldürülen kişilerin kafalarının kesilerek buradaki Kanlı Kuyu’ya atıldığı söylenmektedir. Bu da tarihin vahşi yanlarını göstermektedir. Bu kuyu Genç Osman Kulesi içindedir.
Yedikule Zindanları 2
Yedikule Zindanları adından da anlaşılacağı üzere yedi tane kuleden oluşur. Her bir kulenin de bir ismi vardır. Bunlardan Genç Osman Kulesi padişah Genç Osman’ın infaz edildiği yeri gösterirken, Bayrak Kulesi de halen sağlam kalmış kuleler içinde sancağın dalgalandığı kuleyi ifade etmektedir. Kuleler yakınında Osmanlı döneminin İstanbul içinde inşa ettiği ilk mescid yer almaktadır. Fatih Sultan Mehmet’in kulelerin tamiratı sırasında bu mescidi çalışanlar için inşa ettirdiği bilinmektedir.
Yedikule Zindanları bir dönem 30 yıllığına bir şirkete kiralanmıştır. Sözleşmede tarihi dokuya zarar verilmemesi şartı olmasına rağmen şirket yapının tabanında yer alan tarihi eserleri parçalamaktan geri durmamıştır. Buraya bir tür pist yapma isteğinde olan bu şirketin elinden tarihi yapı 2006 yılında alınmıştır. Tarihin Genç Osman’ın öldürülmesi gibi hatırlayacağı bu olay ibretliktir. Bu gün kule konser organizasyonları için kullanılmakta ayrıca da ziyarete olanak tanınmaktadır.

Yedikule Zindanları Giriş Ücreti, Ulaşım, Ziyaret Saatleri

Yedikule Zindanları’na Eminönü, Taksim ve Beyazıt istikametinden otobüsler bulunmaktadır. Her gün 09.00 ve 18.30 saatleri arasında ziyarete açıktır. Müzekart ile girilebilmektedir. Kartsız giriş ücreti 10 TL’dir.

İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZESİ

İstanbul Arkeoloji Müzeleri 1891 yılındaİstanbul‘da kurulmuştur. İsminin çoğul olarak kullanılması bünyesinde bulunan üç farklı müzeden kaynaklanmaktadır. Bu müzelerden ilki Arkeoloji Müzesi binası, ikincisi Eski Şark Eserleri Müzesi, üçüncüsü de Çinili Köşk Müzesi’dir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde bulunan üç farklı müze ve binlerce eseriyle dünyanın en büyük müzeleri arasında yer almaktadır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osman Hamdi Bey tarafından kurulmuştur. Osmanlı kültür ve sanatının geliştiği yıllarda dönemin müze ihtiyacına İmparatorluk Müzesi adıyla cevap verme gayesi güden bu kuruluş ne yazık ki imparatorluk süresinde pek talihli olmamıştır. Kurulduğu yıllarda maddi imkansızlıklar yaşamış, kuruluş dönemi savaşlar ve yoksulluğun hüküm sürdüğü yıllara rastlamıştır. Daha sonra da dünya savaşının ve Kurtuluş Savaşı’nın ezici zorluklarıyla boğuşmuş bir kültür eseri olan müze tüm bunlara rağmen geniş bir koleksiyon sahibi olmuştur.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde Anadolu ve Rumeli eserleri başta olmak üzere Kuzey Afrika, Orta Asya ve Balkanların eserlerine yer verilmiştir. İmparatorluğun sahip olduğu üç kıta kültürü de müze bünyesinde yansıtılmaya çalışılmıştır. Bu durum da müzenin koleksiyonları kadar kendisini de uluslar üstü kılmaktadır. Aradan geçen yıllarda müzenin kıymeti pek bilinmemiş, dolayısıyla dünyada pek çok rakip müze bu önemli kültür varlığımızdan çok daha ileri noktalara ulaşmıştır. Son yıllarda Kültür Bakanlığı’nın girişimleriyle müzenin işleyişlerinde köklü değişikliklere gidilmiştir.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde bulunan Eski Şark Eserleri Müzesi Anadolu ve Mezopatamya bölgesinin Yunan kültürüyle tanışmadığı dönemlerle, Arap ve Afrika topraklarının İslam öncesi eserlerine yer vermektedir. Sunulan eserler bölgesel kategorizasyona tabi tutulmuş, her bölgenin eserleri ayrı biçimlerde sunulmuştur. Bu kapsamda müze içinde uluslar arası siyaset ve tarih açısından hayati öneme sahip Kadeş Anlaşması metni de bulunmaktadır. Bunun yanında 75 bin tablet yazı ile geçmişin aydınlanmasına çalışılmaktadır.
Çinili Köşk
İstanbul Arkeoloji Müzeleri içindeki ikinci müze Arkeoloji Müzesi adıyla hizmet vermektedir. Arkeoloji Müzesi içinde Bizans ve Anadolu uygarlığının en önemli eserlerine yer verilmekte, yer yer Helenistik ürünlerle Yunan ürünleri de ziyaretçi ve bilim insanlarının gözlemlerine bırakılmaktadır. Burada yer alan eserler görkemli Yunan, Helen ve Bizans uygarlıklarına ışık tutmaktadır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri arasında üçüncü müze Çinili Köşk Müzesi’dir. Burada Türk İslam kültürüne ait eserlere yer verilmektedir. Selçuklu ve Osmanlı döneminin en önemli eserleri burada ziyaret edilebilmekte, tarihin en önemli kültür ve sanat eserleri burada sergilenmektedir. Çinili Köşk kendi mimarisi ile de bir Osmanlı eseri imzası taşımakta, İslam kültürü ile ilişkiye girmiş Türk kültürünü yansıtmaktadır.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri, Ulaşım

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Gülhane Parkı yakınında Fatih ilçesi sınırlarında bulunmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin ilk müdürü ve kurucusu Osman Hamdi Bey’in adıyla anılan yokuşta bulunmaktadır. Eminönü’den binilen tramvayla Gülhane durağında inilerek müzeye ulaşılabilmektedir. Eminönü bölgesine İstanbul’un hemen her yerinden otobüs bulunabilir.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri giriş ücreti 10 TL’dir. Müzekart geçerlidir. Pazartesi hariç her gün hizmet veren müze yaz saati uygulamasında 09.00 ve 19.00 kış döneminde de 09.00 ve 18.00 saatleri arasında açıktı

BEYAZIT CAMİİ

Beyazıt Cami İstanbul‘un orjinalliğini koruyan en eski selatin camisi sayılır. Arapça kökenli sultan kelimesinin çoğulu olan selatin kelimesi ile sıfatlandırılan camiler sultanların kişisel servetleri içindeki savaş ganimeti paylarından yapılırdı. Savaşa gitmeyen sultan, selatin camisi yaptıramazdı. Geleneği bozan Sultan I.Ahmet olmuştur. Sultan Ahmet Camii‘ni yaptıran padişah selatin geleneklerine uygun davranmamıştır. Beyazıt Cami İstanbul içinde kronolojik olarak ikinci selatin camisidir. Ancak ilk olan Fatih Camii’nin orjinalliği bozulduğu için bu cami en eski cami olarak kabul edilmektedir.
Beyazıt Cami Sultan II.Beyazıt tarafından inşa edilmiştir. Fatih’in oğlu, Yavuz’un babası olan II. Beyazıt tasavvufa düşkün, savaştan hazzetmeyen bir Osmanlı padişahı olarak bilinmektedir. Bizans döneminde de geniş bir halk forumu merkezi olan Theodosius Forumu bölgesinde kurulan külliye bu bağlamda geniş sosyal tesisler barındırmaktadır. Cami inşasında buradaki Bizans eseri taşlar kullanılmıştır.
Beyazıt Cami
Beyazıt Cami mimarı bilinmeyen bir eserdir. Yapımında pek çok mimarın emek harcadığı belirtilmektedir. Mimar Sinan’ın dahi yapının onarımında faaliyet gösterdiği, içindeki kemeri eklediği belirtilmektedir. Bu yüzden yapıda bir mimar damgası bulunmamakta ancak klasik dönem Osmanlı mimarisi baştan aşağı yapıda kendini göstermektedir.
Beyazıt Cami kategorik olarak dahil olduğu klasik Osmanlı mimarisi dalının hemen hemen tüm özelliklerini taşır. O dönemlerdeki eserlerde görülen Ayasofya benzeri kubbe yapısı bu camide de bulunmaktadır. Merkezde büyük kubbe, her iki yandan iki küçük kubbeyle desteklenmektedir. Kubbelerin iç taraflarında Kuran’dan ayetlerle halifelerin ve Hz.Muhammed’in ismi yazmaktadır. Yazılar dönemin usta hattatları tarafından yazılmış, işlemeler nakkaşlar tarafından özenle hazırlanmıştır.
Beyazıt Cami günümüze kadar varlığını sürdürebilmiş olmasını Mimar Sinan’ın yaptığı kemere borçludur. Kemer inşa edilmeden önce yapı depremde hasar görmüş, kullanılması tehlikeli bir hal almıştır. Defalarca minaresine yıldırım düşmüş ve çeşitli bölgelerde yangın çıkmıştır. Tüm bunlara rağmen yapının orjinal yapısı bozulmamış, her onarımda eski haline sadık kalınmıştır. Yapıya IV. Murat dahil çeşitli padişahlar ekler inşa ettirmiştir. Bunlar içinde Yavuz Sultan Selim tarafından babası için yaptırılan turbelerin önemi büyüktür. II: Beyazıt, Mustafa Reşit Paşa ve Selçuk Hatun’un turbeleri cami içerisinde bulunmaktadır.
Beyazıt Cami Avlusu
Beyazıt Cami Hünkar ve Harim olarak iki kısıma bölünmüştür. Harim kısmı cemaate tahsis edilmiş, hünkar kısmı padsişah kullanımına açılmıştır. Tarihçilere göre ilk açılışta padişah II. Beyazıt harim kısmında imam olmuş ve ilk namazı kendisi kıldırmıştır. Daha sonra her padişah kendisine tahsis edilen hünkar kısmında namaz kılmıştır. Camii bahçesinde 24 revak bulunmaktadır. Revaklar avluda üst kısmı yarım daire şeklinde olan sütunların birleşimini ifade etmektedir.
Beyazıt Cami adıyla anılan semtte bulunur. Fatih ilçesi sınırlarındaki Beyazıt semtinde Beyazıt durağından geçen otobüslerle cami ziyaret edilebilir. Bölgeye otobüs ve tramvayla gidilebilmektedir. Eminönü duraklarından otobüse veya tramvaya binildikten sonra Beyazıt durağında inildiğinde cami görünecektir.
Camiyi ziyaret ücretsizdir. Namaz saatleri dışında 09.00 ve 19.00 saatleri arasında cami gezilebilir.

AYASOFYA MÜZESİ

Ayasofya eski çağlarda bile dünyanın sekizinci harikası olarak kabul edilen bir mimaridir. İstanbul‘un en turistik yapılarından olan müze bu gün de en önemli müzelerin başını çekmektedir. Yapıldığı 360 yılından beri onca badire atlatan yapı birçok kez yenilenmiş ve bugüne kadar gelmiştir.
Dönemin tarihçisi Sokrates’in aktardığına göre ilk bina Artemis Tapınağı’nın kalıntıları üzerine kurulmuş ahşap bir yapı olarak inşa edilmiş. O dönem bölgenin en büyük kilisesi olarak adlandırılan bu yapı 404 yılında çıkan bir yangınla kül olmuş. Binanın ikinci inşasında yine ahşap bir çatı tercih edilse de duvarların taş olmasına dikkat edilmiş. İkinci bina da 532 yılında yakılmış.
Tarihi yapının bu iki inşasında da o dönem hiç alışkın olunmayan bir düşünce kabul edilmiştir. Yapıdaki çeşitli motiflerle anlatılan bu düşünce “İsa ile Tanrı’nın aynı olmadığı” düşüncesidir. Bunu söyleyenler aforoz edilmiş ve kayıtlardan silinmesi için tarihçilere baskı yapılmıştır. Ne var ki; 13. yüzyılda ilk dönem Ayasofya motiflerinin yorumlanması sonucu bu düşünceye ait kayıtların tespiti yapılmıştır.
Ayasofya Müzesi
Ayasofya bugün bildiğimiz mimari özelliklerine büyük ölçüde üçüncü inşasında kavuşmuştur. Binanın inşası dönemin en büyük mimarlarına bırakılmıştır.  532 yılında temelleri atılan kilise uzun süre bölgenin en büyük ve en gösterişli binası olarak zirvede kalmıştır.  Kilise 1453 yılında Osmanlı Devleti’nin İstanbul’u almasıyla camiye çevrilmiştir. Bugün müze olarak halka açık olan tarihi yapı hem İslam hem de Hristiyan dünyasından önemli izler taşır.
Ayasofya Müzesi İç Görünüm
Kilisenin dışında Sultan Selim (II) ile birlikte dört tane daha padişah türbesi bulunmaktadır. Kilise camiye döndükten sonra yapılan minarelerden bir tanesi daha önce tarihlendirilse bile Mimar Sinan’ın tarzına benzemektedir.
Ayasofya’nın iç kısmında ise onca tarihi izlerin içinde en çok dikkat çekeni I. Mahmud Kütüphanesi. Burası çiçek motiflerinin süslediği bir koridorla iki kısma ayrılıyor; okuma kısmı ve kitapların olduğu kısım. Yapının iç kısmında dikkati çeken bir diğer şey ise bronz levhalarla kaplı, ortası oyulmuş bir sütun. Bu sütun zamanla kutsallaştırılmış ve Dilek Sütunu olarak adlandırılmış.

Ayasofya Giriş Ücretleri / Ulaşım / Ziyaret Saatleri

Ayasofya şu anda müze olarak halka açık durumdadır. Eğer Müzekart sahibi değilseniz giriş ücreti 25 TL’dir. Bir Müzekart edinmişseniz ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz. Pazartesi günleri hariç her gün ziyaretçilere açık olan müzeye ulaşım ise Avrupa yakasından pek çok biçimde mümkündür. İstanbul’un önemli bir merkezinde bulunması ve büyük bir turizm potansiyeline sahip olması toplu ulaşım olanaklarını çoğaltmıştır.
Toplu taşıma tercih edilmişse tramvay her koşulda Ayasofya yolunda kullanılması zorunlu bir araçtır. Bağcılar ve Kabataş arası çalışan tramvaydan Gülhane veya Sultanahmet duraklarında inilmesi müzeye ulaştıracaktır. Tramvaya uzak bir noktadan geçecekseniz Eminönü otobüsleri ile tramvay aktarması da yapılabilir. İstanbul’un her bölgesinden Eminönü istikametine otobüs bulabilirsiniz. Bununla beraber Anadolu yakasından vapurla Eminönü tarafına geçip buradan tramvaya binmek mümkündür.  Halkalı Sirkeci Banliyö Treni de Eminönü tramvay durağına ulaştırmaktadır.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

YILDIZ SARAYI

Yıldız Sarayı İstanbul‘daki en ünlü yapılardan biridir.  Tarih boyunca bir çok önemli olaya tanıklık etmiştir. Sultan II. Abdulhamid’in gözde mekanı olan bu saray Teşkilat-ı Mahsusa’nın temellerinin atıldığı yerdir. Teşkilat-ı Mahsusa Osmanlı döneminde kurulmuş istihbarat örgütüdür. Bu gün MİT tarihini bu dönemden başlatmaktadır. Sultan Vahdettin ülkedeki son gecesini bu sarayda geçirmiştir. Sultan Abdulaziz bu sarayda hapsedilmiştir.
Yıldız Sarayı Osmanlı’nın son dönemlerindeki pek çok olaya tanıklık eden büyük bir tarihi eserdir. Beşiktaş İlçesinde bulunur. Kanuni Sultan Süleyman döneminden beri burası padişahların uğrak yeridir. Buradaki ilk padişah konutu av mevsimleri için Sultan I.Ahmed tarafından yapılmıştır. Aradan geçen yıllarda hemen her padişah buraya kendisinden bir şey katmış ve yapı bu günkü halini almıştır.
Yıldız Sarayı içinde pek çok atölye bulunur. Ayrıca tiyatro sahnesi, müzik gereçleri, çeşitli kültür sanat eserleri de saray içinde muhafaza edilmektedir. Bu eserlerin çoğu da Sultan II.Abdulhamid tarafından yaptırılmıştır. Sultan Abdulaziz Büyük Mabeyn Köşkü adı verilen yapıyı inşa ettirmiş, Malta, Çadır Köşkleriyle Çit Kasrı da bu padişah döneminde oluşturulmuştur.Yıldız Sarayı içinde bulunan bölümler arasında hayvanat bahçesi, kilithane, tamirhane gibi bölümler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra saray içinde padişaha ait özel birlik Hassa Tümeni bölgesi de bulunmaktadır. Burada da geçmiş döneme ait askeri izler bulunabilir.
Yıldız Sarayı uzun bir dönem Erkan-ı Harbiye yani Genelkurmay Başkanlığı binası olmuştur. Buradan Osmanlı’nın son dönemindeki pek çok savaşın yönetildiği bilinmektedir. Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın da burada bir odası bulunmaktadır. Cumhuriyet döneminde de uzun bir süre burası askeri tesis olarak kullanılmıştır. 1978 yılında Kültür Bakanlığı’na devredilen eserler arasındadır. Bu tarihten 26 yıl sonra yani 1994 yılında burada müze çalışmaları yapılmıştır.
Yıldız Sarayı irili ufaklı pek çok yapıyla birlikte on ana bölmeden oluşur. Bunlar Büyük Mabeyn Köşkü, Küçük Mabeyn Köşkü, Sultan II.Abdulhamid’in Özel Hamamı, Sahne Sanatları Müzesi, Art Nouveau Seksiyonu, Ada Köşkü, Cihannuma Köşkü, Yıldız Sarayı Müzesi, Yıldız Sarayı Tiyatrosu bölümleridir. Kuşkusuz bunlar içinde en fazla dikkat çeken bölümler arasında Art Nouveau bölümü sayılabilir. Bu Avrupa’da 1800′l yıllarda yayılan bir sanat akımıdır. Sultan II.Abdulhamid döneminde Osmanlı’da da kendini göstermiştir.

Yıldız Sarayı Ziyaret, Giriş Ücretleri, Ulaşım

Yıldız Sarayı geniş bir ücretsiz ziyaretçi kitlesi kabul etmektedir. Bunlar arasında er ve erbaşlardan çeşitli uluslar arası kuruluş kartı taşıyanlara kadar pek çok grup bulunmaktadır. Bunun yanında Müzekart sahipleri de sınırsız ziyaret hakkına sahiptir. Kartı olmayanlarla herhangi bir indirime tabi olmayanlar müzeyi 8 TL karşılığı gezebilmektedirler. Salı günleri müze ziyarete kapalıdır. Bunun haricinde her gün 09.00 ve 19.00 saatleri arasında açıktır. Gişeler ise saat 18.00′e kadar çalışmaktadır. Barbaros Bulvarı üzerinden geçen otobüslere binerek Taksim yakınlarında bulunan Yıldız Teknik durağında indiğinizde saraya ulaşabilirsiniz.

KOÇ MÜZESİ

Rahmi Koç Müzesi İstanbul Hasköy’de bulunan Türkiye’nin ilk iş dünyası için tasarlanmış müzesidir. Burada sanayi, lojistik, iletişim, ulaşım sektörlerinin tarihini anlatan eserler bulunmaktadır. Haliç kıyısında 1994 yılında hizmete açılan müzenin açıldığı binanın kendisi de tarihi bir eserdir. Türkiye denizcilik sektörünün temel taşları arasında yer alan tarihi Lengerhane binası içinde müze kurulmuştur.
Rahmi Koç Müzesi adını aldığı işadamının desteğiyle kurulmuştur. Rahmi Koç Müzesi kuruluşunda kullanılan Lengerhane binası gemilerdeki çapa, zincir ve demirin üretildiği yeri ifade etmektedir. Bu anlamda, anlamlı bir binada açılan müze, izini taşıdığı tarihi hakkıyla yansıtan bir konuma sahiptir. Rahmi Koç Müzesi’nin kurulduğu Lengerhane binası III.Ahmed tarafından inşa edilmiştir. Tarihi boyunca da çeşitli defalar restore edilmiş en son restorasyonu Rahmi Koç tarafından 1991 yılında yapılmıştır.
Rahmi Koç Müzesi’nin ilk binası Lengerhane, zaman içinde müzeye yetmemiş, müze Hasköy Tersanesi yönünde genişletilmiştir. Burası da müzenin karakterine uygun bir şekilde tarihi bir yapıdadır. İki bin metrekare Lengerhane içinde, 11 bin metrekare tersane içinde olmak üzere toplam 13 bin metrekareden fazla bir alana kurulan müze 2001 yılından itibaren çok daha geniş bir koleksiyon ve ziyaretçi sayısına ulaşmıştır.
Rahmi Koç Müzesi
Rahmi Koç Müzesi tarihinde iki önemli olay bulunmaktadır. Bunlardan ilki elbette kuruluşu, ikincisi de tersane binasına taşınmasıdır. Her ikisinde de alanında ülkede tek olan müze dünyada da ilgiyle karşılanmış ve heyecan uyandırmıştır. Hasköy Tersanesi’nin 1861 yılında kurulduğu göz önüne alındığında ülke tarihine damga vurmuş en önemli denizcilik merkezlerindeki müzenin kıymeti daha da anlaşılacaktır.
Rahmi Koç Müzesi Lengerhane binası, Hasköy Tersanesi ve açık hava alanından oluşmaktadır. Lengerhane binası içinde uçak ve gemi parçaları, ulaşım, iletişim ve basın yayın alanında kullanılan çeşitli tarihi cihazlarla teknolojik tarihin ip uçları sergilenir. Bina içinde bir de Fransız mutfağı restaurant bulunmaktadır. Tersane içinde daha çok kara taşımacılığının gelişimini anlatan eserlerle bilgisayar ve bilişim dünyasının ürünleri yer almaktadır. Ancak buradaki koleksiyon bu konularla sınırlı değildir. Bunlarla beraber tersane içinde sergilenen ürünler çeşitli fabrikalara ait parçalar, tarım ürünlerinin üretimiyle ilgili koleksiyonlar, su altı ürünleri bulunmaktadır.
Rahmi Koç Müzesi 2
Rahmi Koç Müzesi’nin üçüncü alanı açık alanlarla denizdeki alanlardan oluşur. Buradaki eserler bir hayli büyük ve kapalı alanda sergilenmesi güç eserlerdir. Bunlar içinde askeri uçaklar, gemi ve denizaltılar bulunmaktadır. Ayrıca tramvay, araba, tren, tarihi saltanat vagonu, buharlı otomobiller de bu alanda sergilenmektedir. Tüm bunlarla birlikte mağaza, konferans salonu, ve restaurantlarıyla birlikte müze dev bir kültür sanat merkezidir.

Rahmi Koç Müzesi Ulaşım

Rahmi Koç Müzesi’ne ulaşım gayet kolaydır. Taksim’e çok kısa mesafede sayılan bu müzeye Hasköy ve Kırmızı Minare yönünden ulaşılabilir. Cebeci ve Taksim arasında çalışan 36T numaralı otobüslerle de ulaşılabilmekte ancak bu hattın yoğunluğu ve sefer sayılarındaki azlık göz önüne alındığında bu hat önerilmemektedir. Bunun yerine Taksim’den Kırmızı Minare ve Hasköy yönüne giden her hangi bir otobüs tercih edilebilir. Tramvayla da Edirnekapı ve Topkapı duraklarından buraya ulaşılabilmektedir. Metrobüs'le de Halıcıoğlu durağından müzeye erişim mümkündür.